Yaşam Hikayesi

Çocukluğunda bahçeli bir evde yaşardı. Evin önündeki bahçelerinde tavukları vardı. Çocukken, mahallenin üstünden uçak geçerken duvarın üzerinde oturup o uçağı seyrederdi. Sonra annesinin tavuklarını uçurarak kanatlarını açtıkları zaman nasıl uçuyorlar diye onları kovalardı. Kovaladığı şey tavuktu ama asıl istediği uçmaktı. Mekaniğe merakı, kovaladığı tavukların kanat açışlarını izleyerek, havada uçan uçakların kanatlarını inceleyerek başladı. 

Ailesi

Servet Gülbay, aile olarak 50 senedir sanayi dişlileri ile uğraşıyor. Ailenin bir tarafı da Baysan Makine ve Dişli, Marin Şanzıman olarak farklı isimler ile çalışmaya devam ediyor. Ailenin bir diğer tarafı ise hem bu işler ile hem de başka işlerle uğraşıyor. Servet Gülbay’ın kardeşi Tümer Gülbay, Baysan Makine ve Dişli’nin kurucusudur.

Group Bobst Dönemi

Servet Gülbay’ın Group Bobst’ta çalıştığı dönem fazlası ile yoğun bir tempo ile geçer. Sayısız proje ile iç içe olan Servet Gülbay, o dönemdeki yoğunluğunu “7 sene içinde 3,5 seneyi, senede 100 defadan fazla seyahat ederek geçirdim” diyerek anlatır.

 

Kutsan Kâğıt ve Ambalaj Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Çetin ile Tanışması

Tire’de Kutsan Kâğıt ve Ambalaj Fabrikası’nın ilk yönetim kurulu başkanı İbrahim Çetin ile Servet Gülbay arasında bir dayı-yeğen ilişkisi vardı. Bu yakınlaşmanın oluşmasındaki sebep ise çok farklı bir hikâyeyi beraberinde getiriyor. Servet Gülbay, Group Bobst’un süpervizörlüğünü ve mühendisliğini yaptığı dönemde bir layout çizimi yaparken, aksını çizmek için bir ip gerip yere çırpı çekecekken çırpı ipi kopar. Arkasına dönüp baktığında pilot pantolon ve çeps denilen, deriden yapılan ve bacaklara sarılan çizme üzerine giyilen bir şey giyen uzun boylu bir adam görür ve adamı çırpı ipini kopardığı için sinirlenerek oradan kovar. Akabinde oradaki kişiler gelerek Servet Gülbay’a kovdukları kişinin fabrikanın yönetim kurulu başkanı olduğunu söyler. Sonrasında ise bir hanım gelerek Servet Gülbay’a yönetim kurulu başkanlarının kendisini kahve içmek için davet ettiğini söyler. Servet Gülbay da bu davete icabet ederek yola çıkar. Hikâyedeki kişi Kutsan Kağıt ve Ambalaj Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Çetin’dir. Kendisine yeni yapılacak fabrikalarının teknik müdürü olmasını ve İzmir’de oturmasını teklif eder. Ancak bu projeyle ilgili başka imkânsızlıklardan dolayı yatırım yapmayı tamamlamadıkları için şirketi satar ve ne yazık ki bu iş gerçekleşemez. Servet Gülbay, bunu “nasip değilmiş” diyerek anlatır.

Yunus Emre Kâğıt ve Selüloz Fabrikası İlk Görüşmeler ve Başlangıç

Çorum’daki Hayat Kâğıt Fabrikası’nın yatırımlarının tamamlamak üzere olduğu dönemde, bir gün fabrikanın güvenliği Servet Gülbay’a Ankara’dan kendisi ile görüşmek isteyen misafirlerinin olduğunu söyler. Misafirlerden birisi Ender Hıdıroğlu, diğeri ise Takudini Mehmet Bilgiç olarak kendilerini tanıtarak, Servet Gülbay’ın yaptığı kâğıt fabrikasını görmek istediklerini söylerler. Servet Gülbay da kendilerini şahsen fabrikada gezdirerek her şeyi anlatır ancak o anda maksatlarının ne olduğunu tam olarak anlamaz. Misafirler Çorum’un en iyi otelinde kalır ve Servet Gülbay ile akşam yemeğini beraber yerler. Sabah ise fabrikayı tekrar gezmek istediklerini söyleyince Servet Gülbay da neden olduğunu merak etmesine rağmen buna bir anlam vermez. Bu ziyaretin sonunda ise teşekkür ederek, kendilerinin de bir kâğıt fabrikası ile ilgili çalışmalarının olduğunu söyleyip oradan ayrılırlar. 15 gün sonra dönemin Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri, Servet Gülbay’ı arayarak, arkadaşlarının kendisini tekrar ziyaret edeceklerini söyler. Bu ziyaretten sonra Ankara’ya davet alır. Servet Gülbay, Süleyman Demirel’in evinde ağırlanır. Süleyman Demirel kendisine Türkmenistan’da bir kâğıt ve selüloz fabrikası yapılması için proje müdürlüğünü yapmasını teklif eder ve Yunus Emre Kâğıt ve Selüloz Fabrikası serüveni böylece başlamış olur.

Yunus Emre Kâğıt ve Selüloz Fabrikası

Yunus Emre Kâğıt Fabrikası’nın inşaatı döneminde çok ciddi zorluklarla karşılaşan Servet Gülbay, bu dönemde yaşadığı zorluklardan en önemlisi olan su sorunu olduğunu söyler. Türkmenistan’ın toprak büyüklüğü Türkiye’nin 4 ila 5 katı ve o dönemdeki nüfusu ise 4.5-5 milyon civarında. Bu büyük yüzölçümünün %76’sı ise çöl ve buradaki en büyük sıkıntı ise su olarak karşılarına çıkıyor. Çölün altında petrol ve doğalgaz dışında bir de tuzlu su bulunuyor ancak bu su ne içilebiliyor ne de sulamada kullanılabiliyor. İşte tam da burada, çölün ortasında ekim arazilerinin yanında verimli olmayan bir araziye 2 kilometrekarelik bir alan, fabrika kurulması için tahsis ediliyor. Hikâye de aslında bundan sonra başlıyor. Fabrikanın yapımında tasfiye süreci, toprak çekilmesi ve hafriyat çok uzun bir zaman alıyor. Bir gün inşaat temellerinin yapılması için somel beton atmak üzere çukurlar kazıldığında saha mühendislerinden birisi Servet Gülbay’a ilk temel atılan binanın yerine gitmelerini istiyor ve gittiklerinde 80 santimetre kadar bir suyun yükseldiğini görürler. 2 metreye kadar kazıldığında su çıkarve çöl ise toprağın tam altında yer alır. Bu süreçte inşaat bir hayli zorlaşır, beton karmak için de suya ihtiyaç duyulur. Türkmenistan sınırlarında yer almayan ancak Türkmenistan’a su vermek için kullanılan Aral Gölü’nden su gelmesi için ülkeyi boydan boya dolaşan, yapımı ise 14-15 sene civarı süren Karakum Kanalı’ndan gelen, içinde ise %25 elyaf ve toz bulunan suyu, Servet Gülbay bir Alman firması ile anlaşarak arıtmayı başarır, hem inşaatı tamamlar hem de fabrikanın su ihtiyacını buradan karşılar.c

Yurtdışı ve Ağır Fabrika Süreçlerine Veda

Türkmenistan’daki Yunus Emre Kâğıt Fabrikası’nın inşaatını bitirip Türkiye’ye döndüğü zaman, Sanko Holding’in İnegöl’deki tesislerini yapmaya başlar ve o dönemde Meridyen Makine’yi kurdukları için artık emekli olarak hayat hikâyesini yazmayı düşünür. Bu arada da Avusturya menşeili bir firma, Bulgaristan’da, Sovyetler Birliği’nin imalatı olan bir kâğıt fabrikasını tekrar çalışmaya başlatmak için harekete geçer. Sosyalist Devrimi’nin 1990 senesinde bitişi ile birlikte buradaki fabrika kapatılarak yağma edildiği ve içinde ağır mekanikten başka bir şey kalmadığı için bu fabrikanın ayağa kaldırılmasında Servet Gülbay’dan yardım istenir ve kendisi de bütün yenileme işlemlerini yapar. Tüm işlerin bittiği ve fabrikanın kâğıt üretimine hazır hale geldiği anda Servet Gülbay kalp krizi geçirir ve 20 dakika boyunca kalbi durur. 5 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra Türkiye’ye getirilerek kalp ameliyatına alınır. Bu ameliyat Servet Gülbay için yurtdışı ve ağır fabrika süreçlerini kapatarak yeni bir serüvene seyahat etmesini sağlar.

Basi Plates

Servet Gülbay, 2013 senesinden 2020 senesinin şubat ayına kadar Basi Pilates Ekipmanları’nın başından sonuna kadar bütün tasarımlarını, imalatın malzeme seçimi ve imalat yöneticiliği görevlerini üstlenir. Yaptığı tasarımlar 1 kez Avrupa’nın, 1 kez de Dünya’nın En İyi Pilates Ekipmanı ödülllerine layık görülür. 1 Şubat 2020 itibari ile de bu görevlerinin tamamını şirket yönetim kurulu başkanı Oktay Duran’ın kızı Ceylan Duran’a teslim eder.

Duran Mekatronik Kuruluş

Duran Mekatronik’in kurulduğu dönemde Doktor Birol Arifoğlu ile mesai arkadaşlığı yapan Servet Gülbay, şirketinin kurulmasındaki amacı, ülkemizde yapılmayan makine, ekipman ve sistemlerin yapılması olarak açıklar. Bu sistemlerin içinde körler alfabesi olarak da adlandırılan Braille Sistemleri ve dünyada sayılı ülkelerde yapılan planet redüktörlerini yapmak da yer alır. Bunların da tasarım ve imalatı 2-3 senedir Duran Mekatronik tarafından yapılarak dünya piyasalarına ihraç edilir.

Duran Mekatronik Redüktör İmalatı

Duran Mekatronik’in Yönetim Kurulu Başkanı olan Oktay Duran’ın bir gün kendisine neden redüktör yapmadıklarını sormaları üzerine Servet Gülbay, bunun mümkün olduğunu ancak oldukça büyük bir yatırım gerektirdiğini söyleyince, Oktay Bey de bunu yine de yapmalarını ve kendilerinin arkasında duracağını söyledi ve bunun sonrasında Servet Gülbay de tasarımı, tekniği ve tüm mekaniği ile özgün, hiç kopya olmadan planet ve yön değiştirici redüktörler olan iki tip redüktör imal etmeye başladı.

Duran Mekatronik’te yer alan tüm tasarımlar ve malzeme seçimlerinin kendisi tarafından yapıldığını ve ekip arkadaşları ile beraber bütünlediklerini ifade eden Servet Gülbay, Türkiye’de pek çok yerli üretim ters mühendislikle başlamasına rağmen, tasarım kopyalama gibi yollara başvurmadan her şeyi sıfırdan tasarlayarak yaptıklarını anlatır. Yapmış oldukları tüm işlerin patentli olduğunu ve firma adına patentli olan tüm malzemelerin telif haklarının da kendisine ait olduğunu belirtir.